MEDENİYETLERİN BEŞİĞİ HARBİYE


HOŞ GELDNİZ


ANTAKYA-HARBİYE

Ana Sayfa

KAYIP ZAMANLAR VE ANTAKYA

Özellikle son yüzyılda modern kozmoloji, arkeoloji, jeoloji ve antropoloji bilimlerinin gelişmesi sonucunda ortaya çıkarılan önemli bulgular günümüz insanını şaşırtmaya devam ediyor. İnsanoğlu bir yandan modern kozmoloji vasıtasıyla, hızla evrenin gizemini çözmeye çalışırken bir yandan da kendi geçmişiyle ilgili araştırmalarını her gün yeni boyutlara taşıyor. Bilim adamları keşif diye ortaya koydukları bu bulgulara sadece modern tekniklerle ulaşmıyorlar, eski çağlardan günümüze ulaşan antik hikâyelerden yani mitlerden de faydalanıyorlar. Bir zamanlar efsane nazarı ile bakılan hikâyelerin gün geliyor gerçek olduğu ortaya çıkıyor.

Bütün bu çabalar geçmişi günümüze bağlayan yollarda hala gizemini koruyan antik uygarlıkların bilinmezlerinin ortaya çıkarılmasıyla ilgili. Tarihe zaman cetveli dersek, aradaki boşluklara ben “Kayıp Zamanlar” diyorum.

Antakya “Kayıp Zamanlar” a sahip, dünyada ender şehirlerden birisi ve bu kent hayatım boyunca benim için hep sürprizlerin, gizemlerin başkenti olmuştur.

Devamı İçin Tıklayın==>>

ANTAKYA'NIN ESKİ SU DOLAPLARI

2007'de yayın hayatına başlayan aylık kültür ve keşif dergisi Hatay'da yayınlanan bir makale Antakya'nın eski su dolaplarını inceliyor. Günümüzde dünyada çok az örneği kalan, ne yazık ki Türkiye'mizde hiç kalmayan bu teknolojik yapıları tanımak için

Devamı İçin Tıklayın==>>

ANTAKYA – DÜŞLERİN KENTİ 

Hatay toprakları, antik adıyla Alalah, kazılardan elde edilen bulgulara göre  6-7 bin yıllık, bazı yerlerde 10 bin yıllık bir yerleşim bölgesi. Dinlerin ve dillerin kaynaştığı Antakya kenti, İ.Ö. 305-300 yılında İskender’in komutanlarından Antiokhos Nikator-1 (Seleukoslar) tarafından eski kentin üstüne kurulmuştur. Asi Irmağı kıyısında kurulan kente Antiokeia adı verilmiş; şimdiki Antakya burasıdır.

Eski Greklerden bu yana, nüfusu zaman zaman milyona yaklaşan, bitek ve verimli topraklar üzerindeki Antakya, Romalıların yazlık eğlence ve sayfiye yeri, İsevi‘lere ilk kez HIRİSTİYAN (Hristos) denilen kent olmuş ve Bizans döneminde bu dinle ilgili önemli kararların alındığı bir merkez olarak öne çıkmıştır. Tek Tanrılı dinlerin Anadolu‘ya yayılmasında tek geçiş yeri üzerinde kurulmuş bulunan Antakya, 2500 yıldır birçok savaşın odak noktası ve  hedefi olmuştur. Özellikle Haçlı Savaşları'nda çok zulüm görmüştür.    

Sırasıyla Hitit, Mekadon, Grek, Roma, Pers, Arap, Haçlı, Selçuklu, Osmanlı vb. yönetimlerinden geçen Antakya, şimdi bile Yahudi, Hristiyan (Katolik, Ortodoks, Süryani, Ermeni...), Müslüman (Sünni, Alevi, Türk, Arap, Türkmen, Çerkez...) olarak, birçok dinin yaşandığı,  bir çok dilin konuşulduğu bir hoşgörü kenti olarak ayakta durmaktadır.

Kent denince akla ilkin coğrafik bir yer, ardından insanlar ve yapılar gelir.

Devamı İçin Tıklayın==>>

Antakyalı Yazar Johannes Malalas’ın Tanıklığından:

1500 Yıl Önceki Antakya Depremi…

Antik çağın Antakya'sı (Antiochia) yüzyıllar boyunca "Doğunun Tacı" olarak adlandırıldı. Dillere destan olan o görkemini, o debdebesini İskenderiye ve Roma'dan alıyordu çünkü.

Antakya, M.Ö. 312 ile 280 yılları arasında İkenderiye kent planına göre kurulmuş, Selefkos kırallığının başkenti olmuştu. Doğu ile Avrupa arasındaki en önemli ticaret yolunu denetimi altında tutuyordu. Romalılar tarafından fethedildikten sonra (M.Ö. 64) Suriye Eyaleti'nin merkezi oldu. Eyalet valisinin orada oturması, kentin önemini gösteriyordu. Bizans kıralları kenti, imparatorluğun dogudaki en önemli merkezi olarak geliştirdiler. O dönemin Antakyası hakkında en güzel yazıları yine Antakya doğumlu yazar Johannes (Ionnes) Malalas yazmış. Malalas M.S. 490 yılında Antakya’da doğdu, 578 yılında orada öldü. Dünyanın kuruluşundan M.S 563 yılına kadar bir ‘Dünya Kroniği’ yazmış ünlü bir yazardır. Kendi yaşadığı dönemle ilgili yazdıkları çok ilgi görmüş ve çok yaygınlaşmıştır. Ne yazık ki Türkçede yayınlanmış yapıtı yok. Bakın Antakya’yı ve o görkemli kentin yok oluşunu nasıl betimliyor: 

“Mermer sütunlu, kemerli, taş döşenmiş geniş caddeleri, oymalı, süslemeli tiyatroları, hamamları, heykellerle bezenmiş pazar yeri ve meydanları, kiliseleri ve tüm görkemli yapılarıyla imar edilmiş bir kent…” İktidar ve saltanatlarının bir göstergesi olarak sunuyordu krallar onu. Kent, geniş ve sağlam surlarla çevrilip, caddeleri laternalarla aydınlatılmıştı. Akdenizin doğu yakasına takılmış pırıltılı bir kolye gibi duruyordu. Daha 1. yüzyıldan itibaren Hz. İsa'nın taraftarları, örneğin Aziz Barnabas, sonra Aziz Paulus ve Petrus burada dünyanın ilk Hıristiyan cemaatini kurmuşlardı. Doğu piskoposluğunun yönetim merkezi, yani dini başkenti olmuş, M.S. 4. yüzyılda nüfusu 200 bine ulaşmıştı ve nüfus hızla çoğalıyordu...

Devamı İçin Tıklayın==>>

HARBİYE

Harbiye, il merkezine 7 km. mesafede olup, Yayladağı ilçesi üzerinden Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu’ya bağlayan E-91 karayolu üzerinde bulunmaktadır. Suriye sınırına 55 km mesafededir. Harbiye belediye teşkilatı Hatay’ın Anavatana katılış tarihi olan 1939 yılında kurulmuş bir beldedir. Ayrıca Harbiye, tarihi Defne (Daphne) olarak adını tüm dünyaya duyurmuştur. Sadece Hatay’ın değil, belki de Güney Anadolu bölgemizin en şirin ve en seçkin yerlerinin başında gelmektedir. Konumu itibari ile Ortadoğu’yu Türkiye’ye bağlayan yol üstünde bulunduğundan bu ülkelerden gelen turistlerin hem uğrak yeri hem de konaklama ve eğlence yeri olmakla birlikte, aynı zamanda bölgenin en güzel piknik yeridir. Yeşillik ve bol suları ile adeta cenneti andırır.

Devamı İçin Tıklayın==>>

Bugün 1 ziyaretçi Burdaydı
Harbiye Hakkında Tartışma Platformumuz Açılmıştır.Foruma Üye Olarak Harbiye Hakkında Sohbet Edebilir ve Tartışabilirsiniz.Foruma Gitmek İçin Tıklayın
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol