Müze
ULAŞIM:
Antakya şehir içinde, tam merkez, şehir meydanındaki Cumhuriyet alanındadır. Asi nehrinin hemen yanında, köprü yakınında. Ancak; büyük bir sıkıntı var. Dikkat, müzenin otoparkı yok. Yani, özel arabanız ile gelirseniz, büyük bir park yeri sıkıntısı yaşıyacaksınız. Ara sokaklara girip, bir süre yürümeniz gerekecek. Elbette, bu büyük sıkıntı, müzenin tam şehrin ortasında sıkışıp kalmış olmasından kaynaklanıyor. Sonuçta, ziyaretçi sayısı olumsuz yönde etkileniyor.
GENEL:
Tarih boyunca, kentte yaşanmış zenginlik ve ihtişamın en büyük tanığı olan mozaikler; özellikle 1932 yılından sonra başlayan kazılarda ortaya çıkarılmış. Ancak; o yıllarda, şehir, malüm, Fransızların idaresi altında. Antika Müfettişi M.Claude Prost tarafından kazılar yapılıyor. O dönemin tanınmış üniversitelerinin arkeoloji bölümlerinin de, bölgeye yoğun ilgisi var. Sonuçta, ortaya çıkarılan, göz alıcı eserlerin sergilenmesi ve korunması için bir müze yapılmasına karar veriliyor. 1934 yılında müze inşaatına başlanıyor. Yapı: 1939 yılında tamamlanıyor. Nadide eserler ve mozaikler; büyük ve titiz çalışmalar sonucu, müzede oluşturulan panolara taşınıyor. Gerekli düzenlemelerden sonra ise, 23 Temmuz 1948 günü, müze ziyarete açılıyor. Takip eden dönemde, 1974 yılında ise, genişletme çalışmaları yapılıyor. Başkaca bir çalışma yok.
Evet; büyük olasılıkla bildiğiniz üzere; bu müze, mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden; dünyada ikinci sırada imiş. Bunu okuduğunuzda, eminim, aklınızdan ” Birinci kim ve Gaziantep şehrindeki Zeugma antik kentinde ele geçirilen mozaiklerin bulunduğu müze kaçıncı? “soruları geçecek. Evet, mozaik koleksiyonlarının zenginliği bakımından, dünyada birinci, Tunus’ta bulunan Bardo müzesi. Orda da, bir zamanlar Kartaca uygarlığı egemendi ve kültürel bazda, büyük bir medeniyet kurulmuştu. Artık, Zeugma mozaikleri konusunda ise yorum yapmak istemiyorum. Çünkü; burayı yani Antakya Mozaik Müzesini gördüm, ama Zeugma Mozaiklerinin sergilendiği müzeyi görmedim. Oranın, koleksiyonun zenginliği açısından, dünya ikincisi olduğu söylenmekte. Ama, görmediğim için yorum yapmak istemiyorum.
MÜZENİN SIKINTILARI:
Maalesef, günümüzde, 1940 lı yıllardan kalan bu bina, müzenin ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Bina çok eski. Gelen ziyaretçilerin tümü; ellerindeki fotoğraf makinaları ile flash kullanarak, mozaiklerin sayısız resimlerini çekiyorlar. Görevliler ise, bunlara müdahale etmiyor. Lütfen flash kullanmayalım. Yoksa, bu mozaiklerin üzerlerindeki canlı renkler soluyor ve mozaiklerin renkleri, hızla beyaz’a dönüşüyor. Sergilenen eserlerin; rutubetten etkilenmemesi için de hiçbir tedbir alınmamış. Zaten, bir kısım mozaikte rutubetten etkilenmiş ve mevcut canlı renkleri zamanla kaybolmaya ve renkler beyazlaşmaya başlamış. Ayrıca; mozaiklerin bir kısmında, rutubet nedeniyle, dökülmeler de başlamış. Bunun sonucunda; desenlerde kellikler ortaya çıkmış. Tüm bunların yanında; müzedeki ışıklandırma sistemi yetersiz. Eserlerin tanıtımı olumsuz etkileniyor.
MÜZEDE SERGİLENEN ESERLER:
Müzede: Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler sergileniyor. Bunlar: Harbiye, Antakya, Atçana, Seleukeia, Pieria ve İskenderun’da bulunmuş. Yaklaşık 35 bin eser var. 2000 yılı itibarı ile, bir yılda, müzeyi gezen yerli-yabancı turist sayısı: 118 bin kişi.
Evet; müzeye giriyoruz ve müzedeki eserleri, bölüm bölüm inceliyoruz.
LAHİT:
Bu mermer lahit, hemen müzenin girişinde sergileniyor. Bu lahita, Antakya lahiti ismi takılmış. Bulunuşunun ilginç bir öyküsü var. 2000 yılında, Antakya’da, bir ev sahibi, bahçesindeki asma ağacının yerini değiştirmek isterken, lahite rastlar ve müze müdürlüğüne haber verir. Müze müdürlüğü yetkilileri lahiti inceler ve o andaki şartların yetersizliği nedeniyle başkaca bir işlem yapmazlar. Yaklaşık 4 ay sonra; lahit yapılan çalışmalar sonucu müzeye taşınır. Müzede; tüm basın mensupları ve lahitin bulunduğu evin sahipleri huzurunda lahit açılır. İçinin su dolu olduğu görülür ve kovalarla su temizlenir. Sonuçta; lahitten yanlızca; baba, anne ve kız çocuğuna ait oldukları sanılan iskeletler çıkar. Düşünün, arkeolojiyle ufacık bir bilgisi ve ilgisi olanlar bile, bilirler ki, bu tür lahitlerde, mutlaka ölüye/ölülere çeşitli hediyeler bırakılması gelenektir. Boş bir lahit, ilk kez açıldığı düşünülen bir lahit, anlamak mümkün değil? Kesinlikle bir aralık soyulmuş olduğu kesin, ama hangi aralıkta, işte o meçhul.
Neyse; bu mermer lahitin dış kısmında; çeşitli hayvan ve insan figürleri var. Uzunluğu 2.47 m. genişliği 1.22 m. ve yüksekliği ise 1.20 m.
Lahitin 1700 yıllık olduğu, MS.265-270 yılları arasındaki, roma döneminde yapıldığı sanılıyor. Çünkü; içinden çıkan sikkeler, roma imparatorlarından 2.Gordianus (MS.238) ve imparator Gallienus ve karısı Salonina’nın (MS.235-268) dönemlerine ait.
Lahitin üzerinde tahribatlar görülüyor. Bunların: lahitin bulunduğu arsada yapılan hafriyat sırasında oluştuğu düşünülüyor. Zaten, lahitin bulunuş hikayesi incelendiğinde, bulunduktan sonra, 4 ay, orada öylece bırakılmasını anlamak mümkün değil. Lahitin üzerinde, özellikle kabartmaların bir kısmının, baş kısmı yok, ilginç, sanki koparılıp alınmış mı?
Bu lahit gerçekten, çok güzel bir sanat eseri. İnceleyin, içinden çıkanlar da, ayrı bir camekanlı vitrinde sergileniyor. Özellikle; yan yana konulmuş ve daha öncede söylediğim gibi; baba, anne ve kız çocuğu iskeletleri.
DİĞER ESERLER:
İlk odaya girmeden önce, Zeus heykeli var. Çok büyük, yaklaşık iki insan boyunda. Heykelin büyüklüğü ve haşmetinden etkilenmemek mümkün değil. Ayrıca; müzede: tapınaklar, ev ve konakların girişlerine bırakılan taş ve granit heykeller, göz yaşı şişeleri, adak sunakları, süs ve takı eşyaları sergileniyor. Özellikle; o dönemlerde, kadınların üzerinde çamaşır yıkadıkları, tek parça yekpare mermer ilginç. Onu mutlaka görün. Çamaşır yıkarken suların akması için yanlarına delik ve kanallar açılmış.
MOZAİKLER:
Dünya üzerinde, mozaiklerin ilk örnekleri: Mezopotamya’da Uruğ Tapınağında görülmüştür. Bunlar: daha çok:siyah, beyaz ve kırmızı renklerde, geometrik desenlerden oluşuyordu. Ama, zamanla yeni renkler, geometrik şekiller, insan ve hayvan figürleri kullanılmaya başlandı.
Antakya ve çevresindeki mozaikler; Roma ve Bizans dönemlerine ait. Daha çok; MS. 2 ve 5 nci yüzyıllarda yapılmış. Roma sanatının klasik dönemlerine ait eserler. Özellikle, MS.2 ve 3 ncü yüzyıllarda, Roma imparatorları Antoninus ve Severius zamanında yapılmış mozaikler; evlerin, sarayların ve hamamların, taban ve duvar süslemeleri olarak kullanılmış. Sergilenen mozaikler, özellikle: tanınmış kişilerin, prenslerin, prenseslerin, imparatorların ve varlıklı kişilerin yaşadığı ve ağırlandığı villa ve sarayların bulunduğu Daphne (Harbiye) bölgesinde bulunmuş. Burada bulunan ve dünyanın dört bir yanından gelen konukların ağırlandığı yapılar; eşsiz mozaikler ile süslenmiş. Zamanla ise, tam bir sanat merkezi haline gelmiş.
Mozaiklerde, konu olarak; hıristiyanlık kabul edilmeden önce yapılan mozaiklerde: mitolojik kahramanlar, efsaneler, tanrılar, tanrıçalar ve çeşitli kahramanların başlarından geçen olaylar işlenmiş. Bunların çoğunda; Zeus, Apollon, Eros, Aphrodite, Baccus gibi mitolojik varlıkların başlarından geçen olaylar konu edilmiş. Örneğin: sudaki yansımasına aşık olan narkisos, kendisine aşık olan Apollon’dan kaçan peri kızı Daphne, güçlü ve gözüpek Herkül gibi varlıkların başlarından geçen olaylar sayılabilir. Ayrıca: o dönemde yaşayan insanların yaşamlarından kesitler de işlenmiş.
Hıristiyanlığın kabul edilmesinden sonra ise; yapılan mozaiklerde, mitolojik öyküler azalır ve daha çok mevsimleri ve dini konuları içeren mozaikler yapılmaya başlanır.
Renklerin çok canlı olarak günümüze kadar gelmiş olması büyük şans. Düşünün; antik çağlarda, minicik taş parçacıkları ile yaratılmış, muhteşem güzellikler karşınızda.
8 salonda 127 panoda, yerde ve duvarlarda, farklı mozaikler sergileniyor. Ancak; yer sorunu nedeniyle, 70 üzerinde mozaik eser de, halen depolarda bekletiliyormuş. Yoksa; nemden ve flashlı fotoğraf çekimlerinden etkilenen mozaik panolar, bir süre sonra depolara kaldırılıp, yerlerine, depolardaki mozaikler mi yerleştirilecek? Bu yüzden mi sergilenen eserlere önem verilmiyor? Bunları anlamak mümkün değil.
Yaklaşık binlerce yıldır, toprağın altında sağlam kalan bu mozaikler buraya getirilince, renkleri solmaya başlamış. O sanatkarların elinde can bulan bu minicik taşlar, solmaya başlamış. Hatta bazı taşlar düşmüş, mozaik panolarda yer yer boşluklar oluşmuş. Yani bakımsızlık ve ilgisizlik had safhada. Ben yazıyorum, siz okuyorsunuz, ama sanırım ilgililer okumuyor, ilgilenmiyorlar. Özellikle, büyük salonda bulunan ve Roma dönemine ait olan mozaikler, nem yüzünden küf tutmak üzere. Yakto adı verilen mozaik, nemden en çok etkilenen eser. Ortasında; mitolojik tanrılar, kenarlarında ise Antakya’nın tarihi gelişimi tasvir ediliyor. Bin yıl boyunca direndiği zamana yenik düşme üzere. Hemen görün, izleyin, keyfle bakın, çünkü yakın gelecekte tekrar görme şansınız olmayacak.
PARA (SİKKE) KOLEKSİYONU:
Mozaikleri geçtikten sonra, sikke koleksiyonunun bulunduğu bölüme geliyorsunuz. Evet, burası da çok önemli. Çünkü; burada göreceğiniz koleksiyon, dünyanın bu konudaki 3 ncü büyük koleksiyonu. 14 bine yakın sikke bulunuyor. Koleksiyonun ağırlığını; Roma ve Bizans dönemi sikkeleri oluşturuyor. Harbiye, Antakya, Atçana, Çevlik ve İskenderun’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan sikkeler, burada toplanmış.
BAHÇE:
Sikke koleksiyonunun bulunduğu yeri gezdikten sonra, bahçe bölümüne geliyorsunuz. Ama, bahçede tam bir ilgisizlik hakim. Burada sergilenen eserler, tamamen sahipsiz. Özellikle; aslan figürlü mozaik panoyu görmelisiniz. Ortasındaki aslan figürü, sanki artık yok olmuş. O canlı renklerin hakim olduğu taşların rengi, beyaz’a dönmeye başlamış. Burada; ayrıca bir kısım lahit sergileniyor.
SONUÇ:
Evet, sanırım 5-10 sene sonra, burada bu mozaikleri izleyenler, çoğu düşmüş yani boşalmış ve renkleri solmuş, şekilleri ve objeleri belli olmayan panolar görecekler. Bu yüzden, hemen gitmeli ve bu eşsiz mozaikleri görmelisiniz. Çünkü; ileriki yıllarda göreceğiniz şüpheli. Günümüzde: bir çok turistik yayınlarda ve özellikle Hatay bölgesinin seyehat firmalarının bazılarında, bu mozaiklerde bulunan resimler, sembol olarak kullanılıyor. Ancak; sembol olarak kullanılan bu güzelliklere sahip çıkmak, kimsenin aklına gelmiyor. Umarım; Zeugma mozaikleri de, bu tür ilgisizliklere maruz kalmaz. Her şeye rağmen, buradan çıktığınızda, bu güzellikleri görmüş olmanın keyfini yaşayacağınıza sonsuz inanıyorum. Fırsatını bulunca mutlaka gidin ve görün.
Bugün 1 ziyaretçi Burdaydı